Sevgili
ziyaretçilerimiz bu makalemizde sizlerle çocukların kişilik gelişiminde anne
sütü ve anne çocuk beraberliğinin öneminden bahsedeceğiz. Öncelikle şunu
bilmeliyiz ki emzirme sadece bebeğin değil, annenin de beden ve ruh sağlığı
için çok önemlidir. Bütün memeli canlılar doğurduktan sonra yavrusunu emzirmeye
başlamaktadır. Ancak insan anneler için durum biraz farklıdır. İnsan annelerde
yavrusunu emzirme veya emzirmeme iradesi olduğu için bazı anneler psikolojik ve
fizyolojik (göğüs estetiği) sebebiyle yavrusunu emzirmek istememekte, yapay
sütlerle beslemeyi tercih etmektedir.
Bebeğini emzirmek
istemeyen annelerde fizyolojik sebeplerden çok psikolojik sebepler daha
baskındır. Eşiyle ve eşinin ailesiyle kavgalı ve geçimsiz, baskı altında,
psikolojik sorunlar yaşayan bir kadın gebe kalmak ve sevmediği erkeğin yavrusunu
doğurmak istemez. Gebe kaldığını öğrendiği gün mutsuz olur. Düşük ve kürtaj
yoluyla ondan kurtulmak ister ve bu yollarla kendine çare bulmaya çalışır. Eğer
anne istemediği çocuktan kurtulma sürecinde başarılı olamazsa ya da bir canlıya
kıymaya vicdanı el vermediği zaman doğurmak zorunda kalır. Bu tarz bir annenin
bebeğine tabiri caizse “istenmeyen bebek” denilmektedir.
Embriyo üzerinde
yapılan son çalışmalar ve araştırmalar gösteriyor ki anne karnındaki embriyonun
özellikle dördüncü aydan itibaren yani fetüs döneminde annesi tarafından
istenip istenmediğini ve sevilip sevilmediğini hissetmektedir. İstenen bir
embriyo yaşıtlarına göre fiziksel ve ruhsal yönden daha sağlıklı bir gelişme
göstermektedir. Ancak istenmeyen ve sevilmeyen bir embriyo yaşıtlarına göre
fiziksel ve ruhsal yönden geri kalmaktadır. Bu durum gerçek hayatta da aynı
çizgide değil midir? Örneğin çalışmakta olduğunuz iş ortamınızı gözünüzün önüne
getirin; Severek yaptığınız bir işte mi daha başarılı olursunuz yoksa
sevmeyerek yaptığınız bir işte mi? Tabii ki severek yaptığınız bir işte daha
başarılı olursunuz, sürekli kendinizi bu alanda geliştirmek istersiniz, çünkü
ortada bir sevgi, aşk ve mutluluk vardır. Konumuzu fazla dağıtmadan asıl
meselemize tekrar geri dönüş yapalım J
Yine son araştırma
verilerine göre bebeğini isteyen ve istemeyen annenin beyni farklı
çalışmaktadır. Bebeğini isteyen annenin beyni, bu isteğe bağlı olarak, sevgi ve
şefkat hormonları (oksitosin, serotonin ve melatonin) salgılamaktadır ki kana
karışan bu hormonlar ise anne de bebeğine karşı yoğun bir sevgi şefkat hissi
uyandırıyor. Bebeğini istemeyen annenin beyni, bu isteğe bağlı olarak
çalışmakta, sevgi ve şefkat hormonları salgılamamaktadır. Kanında sevgi ve
şefkat hormonları bulunmayan bir anne adayı bebeğine karşı sevgi şefkat
duymamakta, doğurmak istememekte, doğurduktan sonra ondan kurtulmanın yollarını
aramakta, kimi zaman hastanede bırakıp kaçmakta, kimi zaman üç günlük bebeğini
bir cami kapısına bırakıp kaçmaktadır.
Bazen yeni
doğurduğu bebeğini çöp kutusuna atan anneler olduğunu görüyor ve duyuyoruz. Bu
durum ne kadar içler acısı bir durum değil mi? Baktığımız zaman tüylerimizi
diken yapan vahşi hayvanlar bile yavrularına karşı şefkatli iken, kendileri
yemeyip onlara yedirirken, canları pahasına onları tehlikelerden korurken,
insan olan, kalp ve ruh taşıyan bir anne yeni doğurduğu yavrusunu nasıl çöp
tenekesine atmakta ve arkasına bakmadan kaçıp gidebilmektedir. Atabilmektedir,
çünkü bebeğine karşı sevgi ve şefkat duymamaktadır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder