5 Nisan 2016 Salı

Yalan Söylemek Bir Vicdan Zehirlenmesidir

Ünlü Alman Psikolog Hans Zulliger, Çocuk Vicdanı ve Biz isimli eserinde, "çocuklar korku ve baskı nedir bilmeseler, yalanın ne olduğunu da bilmezlerdi" diye bir tespiti vardır...

Evet, yalan insan fıtratına aykırı bir davranış bozukluğu olmasına rağmen günümüzde az ya da çok her insanın alnına bir nebze de olsa yalancılık karası bulaşmış durumda...

Fıtratın en güzel yaşandığı yıllar olarak çocukluk dönemi düşünülürse aslında insanın yalan söyleme "kabiliyetinin" başladığı zamanların da yine çocukluk yılları olduğu bir gerçektir.



Aslında çocuk, yalan söylemez; ancak yalan söylemeye zorlanan bir süreçten sonra yalan söylemeyi alışkanlık haline getirir.

Yalan, kişiliği koruma ihtiyacından kaynaklanır

Örneğin mükemmeliyetçi bir annenin elinde çırpınıp kendi kişiliğini geliştirmeye çalışan iki kardeş düşünelim. Bu iki kardeş odalarında gayet güzel oyun oynarken birden bire bir hır gür çıkmış olsun. Çıkan kavganın sonunda masanın üzerinde duran değerli bir vazo kırılsın. Odada kırılan bir eşyanın sesini duyan anne, işini gücünü bırakıp odaya hışımla girdiğinde, saç baş birbirine girmiş iki kardeş bir yanda, kırılan o güzelim vazoyu da diğer yanda görse ve "Kim kırdı bu vazoyu? Çabuk söyleyin bana!" dese çocukların o sıradaki psikolojisi nasıl olur acaba?

Eğer vazoyu kıran kardeş ortaya çıksa ve "Anneciğim ben kırdım" dese muhtemel ki sinir içindeki annelerinin elinden kurtulmak zor olacaktır. Böylesi bir atmosferi çocuğa yaşatan anne, çocuğun aslında insanın izzetini koruması için başvuracağı yanlış bir yola sapmasına neden olacaktır. Çocuk vazoyu kendi kırmış olsa dahi, annesinin öfkesinden korktuğu için "Ben kırmadım" diyecektir. Çocuğun böyle söylemesi her ne kadar davranış bozukluğu olsa da çocuk üzerinde oluşan psikolojik baskının neticesiyle, "gururuna" ve "onuruna" dokunulmaması için kurtuluş yolu olarak böylesi bir "yalana" başvuracaktır ve yalanın ilki çoğu defa çocuğun "izzet" ve "gururunu" korumak için başvurduğu bir yöntemdir.

Başlangıçta kendi üzerindeki baskıdan korunmak için yalan söylemeye adım atan çocuk, daha sonra yalanın ne kadar da işe yaradığını (!) öğrenerek hayatının değişik safhalarında kazandığı bu alışkanlığı uygulamaya geçirecektir.

Halbuki "Kırılan bir değil, binlerce vazo mu?" yoksa "Çocuğun yalan söylemeye zorlanması mı?" daha önemlidir diye sorulacak olsa bir yalan başlangıcının çocuğun dünyasında nasıl bir zehir tesiri olduğunu anne babalar tarafından bilinseydi hiçbir anne baba elini beline koyup "Bu vazoyu kim kırdı?" sorusunu sormazdı.

Evet, çocukta yalan söyleme ihtiyacının en temel nedeni, çocuğun izzet ve onurunu koruma gereksinimidir. Hangi yaş grubu olursa olsun, ister 3 yaş, ister 5 yaş... Eğer çocuk kendi üzerinde "cebberrut" gibi bir baskı hissediyorsa insan olmanın gereği olarak bu baskıya boyun eğmemek için kendisini kurtarma formülünün en ilkeli olanına; yani "yalana" başvuracaktır.

Birçok anne baba, çocuklarını eğitirken bir yandan "asil" bir insanda olması gereken bir tavrı; "Ölüme gideceğini dahi bilsen asla yalan söyleme kızım/oğlum" diyerek nasihatte bulundukları halde, aynı çocuğun yaptığı bir hata karşısında maalesef anne baba olarak aynı "asil" davranışı sergileyemiyor, hoşgörü ve tevazu ile yaklaşamıyor çocuklarına...

Halbuki duygusal ve psikolojik baskı altında "adam" edilmeye çalışılan çocukların büyük bölümünün ortak özelliğidir yalancılık... Yalan konusunda ustalaşmış hangi yetişkinin çocukluk yılları sorgulanmaya başlansa karşımıza çıkacak manzara hep aynıdır: Çocukluk yıllarında, psikolojik ve duygusal baskı görülmesi.

Eğer anne baba yetiştirip evlendirdiği, toplum içine gönderdiği çocuğunun yalan söylüyor olmasından utanmak istemiyorsa ona baskı yapmasın. Ama günümüz anne babalarının çocuk terbiyesinde en çok kullandığı yöntemin baskı ile çocuk yetiştirmek olduğunu acı acı gözlemlemekteyiz. Baskı ile çocuk terbiye etmek öyle trajik bir hal almış durumda ki birçok anne baba çocuğunun baskı altında kalarak yalancılık özelliği kazanacağından habersiz olarak bir de "Sakın yalan söyleme seni mahvederim!" diye tehdit ederek çocuğun kişiliğini perişan etmektedir. Çünkü bir yandan üzerindeki baskıdan dolayı yalan söyleme ihtiyacı duyan çocuk, öbür yandan da yalan söylerse ikinci bir baskının tehdidi altında şaşkına çevrilmektedir.

Yalan Öğrenilen Bir Davranıştır

Yalan sadece baskı karşısında gurur ve izzetini korumak için başvurulan bir davranış değildir. Çünkü yalan, aynı zamanda öğrenilen bir davranıştır. Çocuk yolunda gitmeyen bir şeyin nasıl çözüleceğini anne babasından görerek öğrenir. Eğer anne baba kendi zavallılığının adını "pembe yalan" dahi koysa hatta onu rengarenk balonlarla süsleyip püsleyerek çocuğuna sunsa da yalan yalandır. Çocuk bir yalanın nasıl söylendiğini anne babasından asla öğrenmemelidir. Böylesi bir anne babalık, çocuk açısından çok acı verici olduğu gibi, yıllar sonra yetiştirdiği çocuğun halini seyretmesi açısından da anne babalar için ızdırap verici bir durumdur...

Örneğin dersini yapmadan okula giden çocuğunu, "Oğlum dün akşam ödevini yaptı; ama acele ile evden çıktığımız için masanın üzerinde kaldı, yarın getirsek olur mu öğretmen hanım?" diye (güya) korumaya çalışan bir anne, bu sahneyi çocuğuna yaşatırken çocuğunun vicdanını nasıl zehirlediğini bilse ve bu çocuğun ileride kendi başına hangi belaları açabilecek bir kabiliyeti o birkaç dakika içinde nasıl da öğrettiğini bilse galiba çocuğunun karşısında yalanın "y"sini bile kullanmaktan yılandan korkar gibi korkardı. Zira yalan öğrenilen bir davranıştır. Hangi durumlarda işe yaradığı ve hangi durumlarda nasıl utanmadan yalan söyleneceğini çocuk, anne babasından öğrenir. Anne babalık bir "izzet" abidesidir. Bir gurur abidesidir. Hiçbir çocuk, annesinin yalan söyleyebilecek kadar küçüldüğünü ve bayağılaştığını görmekten memnun olmaz ve hiçbir çocuk böylesi bir anne babanın halinden dolayı gurur duymaz.

Çocuk yetiştirmek belli bir hassasiyet ister. Belli değerlere sıkı sıkı sarılmak şarttır ve belki de bu değerler içinde en önemli değer de "dürüst" olmaktır.

Çocuk Dünyası ve Yalan

Yalanın ortaya çıkışı her ne kadar baskı altında kalmakla bir anılsa da ve yalan öğrenilen bir davranış olsa da çocuk dünyasında adı yalan olmayan birtakım davranışlar vardır ki anne babalar bu konuda mutlak surette bilgi sahibi olmalıdır.

Bu açıdan bakıldığında çocukların 6 yaşına kadar söyledikleri birtakım gerçek dışı beyanlara da "yalan" diyemeyiz. Zira 6 yaşından küçük çocuklar henüz hayal dünyası ile gerçekleri tam ve net olarak ayıramadıkları için bazen hayal dünyasında canlandırdıkları bir şeye kendileri de inanır ve sanki gerçekmiş gibi etrafındakilerle paylaşır. Böylesi bir durumda anne babaların paniğe kapılmalarına gerek yoktur. Zira çocuğun buradaki sözleri, bizim anladığımız manada yalan değildir.

Örneğin 3 yaşındaki bir çocuk, bazen hayali olarak okula gider. Okulda (olmayan) öğretmeni ile konuşur; hatta öğretmeni ona bir kalem hediye eder. Çocuk öğretmeninin kendisine hediye ettiğini düşündüğü bu kalemi ablasının çantasından izinsiz olarak alabilir ve kullanmaya başlayabilir. bu çocuğa ablası "O benim kalemim, kalemimi ver" dese de çocuk inatla "Bu kalemi bana öğretmenim hediye etti" diye kendini savunabilir. Böylesi bir durum karşısında anne baba asla "Seni gidi yalancı ver ablanın kalemin. Sen okula bile gitmiyorsun" diyerek çocuğu incitmemeli, ezmemeli, hayal dünyasındaki pembelikleri siyaha dönüştürmemeli.

Yalan Söyleyen Çocuk İçin Ne Yapılmalıdır?

Çocuklarda ancak 6-7 yaşından sonra yalan söyleme alışkanlığı devam ediyorsa işte o zaman anne baba önce kendisini, sonra çocuğun çevresini, daha sonra da çocuğunu bir kere daha gözden geçirmelidir. Zira yalan alışkanlığı başlamış olan bir çocuğun mutlaka bu alışkanlığı kaptığı bir yer vardır. Bu yer bazen bir televizyon dizisi olabilir. Bazen okulda bir arkadaş bazen anne babanın bizzat kendisi bazen de evdeki gere yükselmiş olan gerilim olabilir. Hangi sebeple olursa olsun bir çocuk 6-7 yaşını geçmişse ve hala yalan söylüyorsa pedagoji biliminde buna "davranış bozukluğu" denilmektedir. O takdirde anne baba birtakım tedbirleri almak zorundadır. Yalan söyleyen bir çocuğa "Sakın bir daha yalan söyleme, seni ... yaparım" demek bir çözüm değildir. Zira eğer çocuk zaten baskı ve korku halinde yalan söylüyorsa bu durum çocuğu yalan söyleme konusunda daha da profesyonel hale getirecektir.

Yalan söyleyen çocuğun yalanına vurgu yapılmaz ve çocuğun yalanı yüzüne çarpılmaz. Eğer böyle olursa çocuk kendini "yalancı" olarak etiketleyecek ve zaafını da kabullenmeye doğru gidecektir. Çocuk her ne olursa olsun asla "kişiliksizliği" kabullenmemeli ve onu kendine yakıştırmamalıdır.

Yalan söyleyen çocuğa akşamları yatmadan önce hikayeler anlatılmalı ve bu hikayede yalan söyleyen bir kişinin nasıl da yanlış bir davranış sergilediği resmedilmelidir. Çocuk yalan söylemenin nasıl da yanlış bir davranış olduğunu hikaye içindeki olayları anlayarak öğrenmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken şey şu; çocuk ile hikaye içindeki kişiyi özdeşleştirecek ifadelerden kaçınılmalı. Örneğin çocuk 7 yaşında ise hikaye içindeki yalan söyleyen kişi asla 7 yaşında olmamalıdır. Çocuk hikayedeki kişinin kendisi olup olmadığını sorsa dahi anne baba bunun öyle olmadığını izah etmelidir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder