7 Nisan 2016 Perşembe

Çocuklarda Kıyafet Seçimi Ve Mahremiyet Eğitimi Arasındaki İlişki Nasıl Olmalıdır?

Sevgili ziyaretçilerimiz, kız çocuğu sahibi olmak günümüzde kızgın ateşi avuç içinde tutmak kadar zor olsa gerek... Zira günümüzde kız çocuklarına yönelik tehlikeler tarihin hiçbir döneminde bu kadar sinsice süslenerek sunulmuş değildi. Özellikle kızlarını dindar bir ahlakla yetiştirmeye çalışan anne babaların işlerinin hiç kolay olmadığını başta söylemekte fayda var.

Kız çocukları yaratılışları gereği, hassas bir duygu dünyasına sahip ve bir o kadar da başka birinin tesirinde kalabilecek özelliktedirler. Zaten bu özellik nedeniyle evliliklerdeki dengeyi en iyi sağlayabilen kişidir hanımlar. Baş üstünde altın bir taç gibi taşınacak bu özelliklerin çocukluk yıllarında nasıl kullanılacağı ayarlanmazsa bunlar yüz kızartıcı olmaya da adaydır...



Hiç uzaklara gitmeye gerek yok, yanımızda, yakınımızda ailesi dindar olup da çocuklarının dinle ilgisi olmayan onlarca kişiyi kim sayamaz ki...

Sadece kız çocukları mı? Tabii ki hayır... Günümüz erkek çocuklarını da gözlemlediğimizde çok defa ailesiyle doku uyuşmazlığı var gibi. Sanki o ailenin bir ferdi değilmiş gibi farklı kılık kıyafet ve davranışlar içinde olduklarını görmek zor olmasa gerek...

Baba, gayet ciddi ve vakarlı bir beyefendi, hemen yanında yürüyen genç delikanlının giydiği pantolon; sanki belinden düşecek gibi duruyor ve düşecek gibi duran pantolonun hemen altında dikkat çeken bir iç çamaşırı teşhiri, moda olarak takdim ediliyor ve çocuk bu modaya uyabilmek için her sözü işitmeye razı olarak hatta babasının kendisinden utandığını umursamadan, yapmak istediği şeyleri bir bir yapıyor...

Ya kız çocukları? Pembe düşler ülkesinden çalınan davulların peşinde uyurgezer gibi gözlerini ve akıllarını kapatmış olarak giden kız çocukları; onlara ne demeli? Bir bakıyorsunuz ki anne tam bir anadolu kadını ya da İstanbul hanımefendisi; ama yanında yürüyen kızın hangi milletten olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz. Giydiği kazak hafifçe kısa gelmiş ve göbeğini teşhir ediyor yahut kaşına yaptırdığı bir piercing ile dikkatleri üzerine çekiyor. Ne anne, kızından memnun ne de kız, annesinden...

Peki, bu sorunun temeli nedir? Neden anne baba bir telden çalarken çocuklar çalınan teldeki oyun havasına ayak uyduramıyorlar? Anne babalar en çok nerede hata yapıyorlar?

Çocuklarını dindar yetiştirmek isteyen bir aile, başörtüsünü kızlarının üzerinde görmekten keyif alırken bunu kaç yaşında uygulamaya koymalı veya bu, çocuğa nasıl ifade edilmeli? Veyahut henüz 5 yaşındaki bir kız çocuğunun yaz sıcaklığından bunalarak askılı bir kıyafet giymesi aileleri tedirgin etmeli mi? Çocuğun dünyasında bunlar ne anlam ifade ediyor ve çocuklar neden bir süre sonra bu anormallikleri yaşamaya başlıyorlar? Bunlar, çocukluk yıllarında doyurulmamış isteklerin bir süre sonra dışa vurması mı yoksa çocukluktan beri serbest yaşamın verdiği bir rahatlığın gençlik döneminde daha da belirgin hale gelmesi mi?

Akli Eğitim mi Önce Gelir Duygusal Eğitim mi?

"Çocukluğun ilk yıllarında önce akli eğitim mi başlamalı yoksa duygusal eğitim mi?" sorusu, anne babaların en çok karıştırdıkları konulardan biridir belki de. Biraz daha açarsak dört yaşındaki bir kız çocuğuna mahremiyet eğitimi verilirken bir odaya çekilip "Bak kızım; kılık ve kıyafetin şu şekilde olmalı... Bizim ailemizin değerleri böyle; o yüzden sana da bu türden kıyafetler almak istiyoruz" diyerek akli olarak çocukla konuşulması mı daha uygundur ya da çocuğun aklına seslenmeden duygu dünyasına mı hitap ederek mahremiyet eğitimi başlamalıdır?

Bu soruya hemen cevap vermek gerekirse çocukların mahremiyet eğitiminin içeriği "akli" değil, "duygusal tesir " yöntemiyle olmalıdır, diyebiliriz. Çünkü çocuk, henüz zihinsel gelişim dönemini tamamlamadığı ilk çocukluk yıllarında kendisine akli yöntemlerle bir şeyler izah ediliyor olmasından hoşlanmaz... Çocuklar yaklaşık yedi yaşına kadar aktif bir zihin kullanmayı, olaylar arasında tam teşekküllü bir bağlantı kurmayı beceremezler; hatta becermek istemezler... Eğer anne baba bu dönemde çocuklarına birtakım olayları akli yöntemlerle ve "ikna" metotları kullanarak yaklaşırsa yanılır.

Beş yaşında bir kızınız olduğunu düşünün. Kızınız sizin tasvip etmediğiniz bir kıyafet almak ve giymek istiyor. Kızınıza bu türden bir kıyafetin doğru olmayacağını izah etseniz, böylesi bir kıyafetin size ve ailenize uygun olmadığını tüm açıklığı ile anlatmış olsanız bile kızınız ya o kıyafeti istemeye devam edecek ya da sizin bunca sözünüz karşısında yenik düşüp, isteklerini içine gömüp bir gün hortlayacağı zamana kadar bastırmaya çalışacaktır. İşte çoğunluk itibariyle gençlik döneminde yakaladığı özgürlük atmosferini sonuna kadar kullanmak isteyen genç kızların bir kısmı, çocukluk döneminde bastırılmış duyguların bir gün patlaması ve çılgınca yaşanma isteği olarak karşımıza çıkıyor...

Halbuki yukarıdaki örnekteki çocuğa akli olarak kıyafetin kendisine uygun olmadığını anlatmak yerine o kıyafete duygusal olarak bağlanmasının önüne geçici tedbirler alınmalı ve alternatifler sunulmalı -gerçekten alternatifler çok daha cazip olarak çocuğun karşısına çıkmalı; hem de öyle çıkmalı ki kızınız ona göz kamaştıran bir alternatif sunduğunuz için alacağı uygunsuz kıyafete bir daha dönüp bakmamalı bile...

Eğer Çocuk Seçilen Alternatifi Beğenmezse?

Çocuklar bazen anne babalarının beğendikleri kıyafetlere ciddi direnç gösterir ve almayı düşündükleri kıyafeti ısrarla isterler. bu durumda ne yapmalı? Çocuk zorlanarak ve ısrarla isteği reddedilerek oradan uzaklaştırılmalı mı? Yoksa aile tarafından tasvip edilmese de o kıyafet alınmalı mı?

Pedagoji uzmanlarının bu konudaki tavsiyesi, o kıyafetin alınması yönünde olacaktır. Çocuk arzu ettiği kıyafetin zorla ve güç kullanılarak alınmaması durumunu yaşarsa sorun belki o an için çözülmüş olur; ancak ilerleyen yıllarda çocuğun gözü ve gönlü hala o tarz kıyafetlerde olacaktır.

Çocuğun almakta ısrar ettiği kıyafet alınmalı; ancak burada önemli olan bir husus var; Çocuk, aile ile bir anlaşma yapmaya yanaşırsa alınmalı. Çocukla yapılacak anlaşma, şu şekilde olabilir:

"Kızım çok istiyorsun madem alalım bu kıyafeti; ama anlaşma yapalım! Bu kıyafeti sadece evin içinde ve belli saatlerde giyeceksin. Örneğin sabah 10 ile 12 arasında bu kıyafeti giyebilir ve daha sonra günlük kıyafetlerinle değiştirirsin. Ne dersin?"

Bu anlaşmanın önemli yanı; çocuk, evde ve aile içinde arzu ettiği kıyafeti rahatlıkla giyebilir; ancak dışarı çıkarken kıyafetini değiştirip ailesinin ve kendisinin de beğendiği başka bir kıyafeti giyebilme özgürlüğünü öğrenir. İkinci husus ise çocuk belli saatlerde giyerek ve yeniden çıkartarak bu kıyafetin aslında çok da cazip bir kıyafet olmadığını ve her defasında yorucu birtakım işlemlerden sonra bu kıyafeti giyebildiğini öğrenerek o kıyafete karşı soğukluk hissedecektir.

Yukarıdaki örnek erkek çocukları için de geçerlidir. Yani belli anlaşmalar dahilinde alınması ve belli saatler içinde giymesine müsaade edilmesi koşulu vardır.

Mahremiyet Eğitimi Hangi Yaşta Başlamalı Ve Nasıl Devam Etmelidir?

Yukarıda da değinildiği gibi mahremiyet eğitimi duygusal bir eğitimle başlayacağı için çok erken yaşlardan itibaren olmalı. Önemli husus, çocuğun duygusal gelişim sürecinin içine girebilmiş olmasıdır. Bu dönem de çocuğun hemen hemen 2 yaşına tekabül eder. Başka bir ifadeyle; çocuğun duygu dünyasını kullanmaya başladığı bu dönemde artık mahremiyet eğitiminin ikinci evresine geçilir.

İkinci dönem, diyoruz; çünkü iki yaş öncesi de bebekler, görsel ve taklit kabiliyetleri yüksek olduğu için sadece suni olarak mahremiyet hissi verilir. İki yaş öncesi verilecek olan mahremiyet eğitiminde ne akıl ne de duygu olarak bir beklentiye girilmemeli, çocuk bu dönemde birtakım isteklerde bulunuyor diye de çok üzülmemelidir.

Çocuğun çırılçıplak olarak evin içinde dolaştırılması ya da eş, dost ve akraba ziyaretlerinde herkesin içinde altının değiştirilmesi gibi hususlar, iki yaş öncesi dönemde verilecek olan mahremiyet eğitimini daha çok duygusal bir içerikle çocuğa sunulmalıdır. Örneğin "Kıyafetlerinin düzgün olması ne kadar güzel!" diyerek çocuğa duygusal yönden destek verilebilir veya "Şu kıyafetler de tıpkı annenin giydiği kıyafetlere çok benziyor" denilerek hem çocuğun dikkati bir yöne çekilmiş olacak hem de çocuk duygusal yönden birtakım kıyafetlerle yakınlık kurmaya başlayacaktır. Ancak burada bir husus var ki o da üç buçuk yaşındaki çocukların minik ergenlik yaşıyor olması ve isteklerinin çok aşırılara gitmesidir.

Bu dönemde anne babaların yapacağı şey çocukları ile anlaşma yapmaktır. Gerek çocuğun gerekse anne babanın hoşlanacağı bir kıyafet veya eşya üzerinde anlaşmaya varılmalı. Eğer çocuk ailesinin sunduğu hiçbir alternatifi kabul etmiyor; illa kendi istediğine yöneliyorsa böylesi bir çocuğa arzu ettiği kıyafet alınır; ancak bu kıyafetin giyilmesinde devamlı zorluklar çıkartılır ve kıyafet çocuğun gözünde negatif bir etiketle etiketlendirilmeye çalışılır.

Örneğin alınan kıyafet çabuk kirlenirse hemen çamaşır makinesine atılır, kurutulması, ütülenmesi ve giymeye hazır hale getirilmesi birkaç haftayı bulabilir. Böylece çocuğun duygu dünyasına bu tarz kıyafetleri sokma fırsatı verilmeyecektir.

İlerleyen yaş dönemlerinde ise çocukla  daha akli konuşmalar yapılmalı, her ailenin bir yapısı olduğundan sık sık bahsedilerek çocuğa kendi ailesinin bir ferdi olduğu hissettirilmelidir. Böylece çocuk dahil olduğu alenin kurallarını öğrenerek yoluna devam etmelidir. Eğer dışarıda gördüğü birtakım oyuncak, kıyafet vs. özenmeye başlarsa çocuğun da alternatif eşyaları ve oyuncakları olmalıdır. Burada belki bir hususun daha altını çizmekte fayda var ki o da kız çocuklarının ileride zorlanmadan başörtüsü kullanmasıyla ilgilidir.

Bunu gerçekleştirebilmesi için çocuğun daha çocukluk yıllarında başında bir aksesuar olarak bir şeylerin bulunduğunu hissetmesi gerekir. Örneğin çocukluk döneminden itibaren kız çocuklarınn başlarında tıpkı izcilerin boyunlarına taktıkları fular gibi bir aksesuarı süs olarak taşımaları, ilerleyen yıllarda baş örtüsüne geçiş sürecini kırılmadan ve zorlanmadan oluşturacaktır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder