5 Nisan 2016 Salı

Çocuklara Cinsel Eğitim Verilmesi Doğru mudur?

Sevgili ziyaretçilerimiz, son yıllarda çocuk tacizlerinin büyük bir hızla artıyor olması, anne babaları ciddi bir "panik" havasına sokmuş durumda. Zira konu hakkında ne önleyici tedbirlerden bahsediliyor ne de ortalıkta kurumsal yapılanma görünüyor.

Bir yandan ülkemizin hemen her şehrine öbek öbek yayılmış bulunan bu kanserli hücreler çocukların o masum yaşantılarının üzerine bir kara bulut gibi çökerken diğer yandan soruna ciddi ve kalıcı çözümler üretilmiyor olması toplumun bütün kesimlerini rahatsız etmeye devam ediyor. Daha da ötesi, sorunu çözmek adına uygulanan yöntemlerin bir süre sonra sorunun bir parçası olmaya başlaması konuyu daha da çözümsüz hale getiriyor.



Bu bağlamda, çocuklara cinsel eğitim verilmesinin tacizleri önleyeceği yönünde yapılan açıklamalar ve uygulamalar da sorunun daha da dallanıp budaklanmasına neden olmaktadır. Sorgulayıcı bilimsel yaklaşımdan uzak olarak ele alınan çocuklara cinsel eğitim; maalesef Milli Eğitim müfredatına kadar girmiş durumda. Ergenlik Döneminde Değişim Projesi adı ile çocuklara "cinsel eğitim" verilmesi uygulamasının sorunu daha da karmaşık hale soktuğu görülmektedir.

Çocuklara Cinsel Eğitim Verilmesi Tacizi Önler mi?

Bir grup çocuğa aynı ortamda cinsel bilgi vermek, ne taciz olaylarının önlenmesinde ne de çocukların cinsel kimliklerinin sağlıklı bir şekilde oluşmasında doğru bir yöntem değildir. Zira çocukta cinsel öğrenimin tedricen ve adım adım oluşması gerekir. Cinsel kimlik oluşumunda en kritik nokta, çocuğun ruhi ve zihni gelişimi ölçüsünde "çok hassas" olarak ve "bilinmesi gerektiği kadar bilgi" prensibi ile eğitim verilmesidir. Halbuki okullarda ve kalabalık bir grup içinde hangi çocuğun, hangi oranda cinsel bilgiyi sindirebileceği önceden kestirilemez. Her bir çocuğun konu hakkında ön bilgisi farklı olacağı gibi, anlatılan konuların hangi çocukta, nasıl tesir oluşturacağı da önceden tahmin edilemez. Verilen bilgiler bir kısım çocukta negatif tesir oluşturabilir. Örneğin, mastürbasyon yapan çocukların bir kısmının, "mastürbasyonun zararları" konulu bilgilendirici toplantılardan sonra merak edip başladığı unutulmamalıdır.

Grup içinde cinsel eğitimin ikinci olumsuz yanı; böylesi bir ortamın çocuğun utanma duygusunu zedeleyecek olmasıdır. Zira cinsellik her çocuğun "özel" dünyasıdır, bu dünyanın "genele" açılması, çocuğun sınırlarını ayarlayamamasına neden olabilir. Ayrıca bu eğitimin doğal neticesi olrak bir zamanlar konuşulmasından çekinilen konuların, bir süre sonra arkadaş arasında kontrolsüz olarak konuşulmaya, esprilere konu olmaya başlama riskidir.

Aileler her ne kadar çocuklarının öğretmen gözetiminde doğru bilgiler aldığını düşünseler de ders çıkışında çocukların kendi arasında cinsel konuları konuşmaya devam edeceği, doğruluğu belli olmayan ve filtreden geçmemiş bilgilerin kendi aralarında paylaşacakları unutulmamalıdır.

Bu ve buna benzer onlarca sebep analiz edildiğinde çocuklara okullarda ve toplu bulunulan mekanlarda cinsel eğitimin verilmesinin doğru olmadığı görülmektedir. Davranış bozukluğu sergileyen gençlerle yapılan terapi görüşmelerinde görülmektedir ki birçok çocuğun kendi sınırlarını gereksiz yere ilk kez aştığı dönem, vaktinden önce ve ihtiyaç olmadığı halde verilen cinsel bilgilerin alındığı dönemdir.

İstenmeyen Gebelik ve Bulaşıcı Hastalık Korkusu

Çocuklara cinsel eğitim madem ki bu kadar sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir, o halde akıllara gelen ilk soru, böylesi bir uygulamanın fikrî temelinin ne olduğudur.

Aslında ilk defa 1917 yılında Rusya' da uygulanmaya başlayan çocuklara cinsel eğitimin ana amacı, çocuklar arasında istenmeyen gebeliklerin oluşmamasının önlenmesiydi. Komünist Rusya'da uzunca bir süre, cinselliğin, yemek, içmek gibi insanın doğal bir ihtiyacı olduğu fikri yayılmıştı. Yani insan nasıl ki yemek yerken, su içerken, uyurken utanmıyor ise cinselliğini yaşarken de utanmaması gerekirdi. Halbuki utanmama insana değil, hayvanlara ait bir özellikti. Buna göre daha çocukluk yıllarında, insanlar cinsellik konusunda bilgilendirmeli, cinsellik bir tabu olmaktan çıkartılmalıydı. Bu amaçla, Rus gençleri okullarda toplanıyor ve bir eğitimci vasıtası ile cinselliğe ait bütün bilgiler aktarılıyordu. Ancak ilerleyen yıllarda görüldü ki çocuklara cinsel eğitim faydadan daha çok toplumda yeni problemlerin oluşmasına yol açmaya başladı.

Henüz fizyolojik olarak anne olmaya hazır olmayan genç kızlar istenmeyen gebelikler yaşamaya ve farklı cinsel sapkınlıklar yaygınlaşmaya başladığında Rusya böylesi bir uygulamaya 1940'lı yıllarda son verdi. Sonraki yıllarda cinsel eğitim yerine "Etik ve Estetik" adında bir ders başlattılar. Böylece geçmiş yıllarda yapılan hatalardan bir nebze olsun dönülmüş oldu. Zira "Etik ve Estetik" dersinin ana amacı, cinsellik değil, "etik"; yani "ahlak" eğitimiydi.

Rusya'da acı tecrübelerle sonuçlanan çocuklara insel eğitim uygulaması bir süre sonra Avrupa'da da uygulanmaya başlandı. Zira Avrupa'da da çocuk yaşta gençlerin sorunlarının başını istenmeyen gebelikler çekti. Üstüne üstlük, gençlerin çok çabuk olarak cinsel bulaşıcı hastalıklara yakalanması, sorunun cinsel eğitimle aşılacağı fikrini pekiştirdi.

Ahlak ve etik kuralları kullanmanın gericilik olduğu kabul edilerek çocukların akli olarak eğitilmesini amaçlayan cinsel eğitim projesi bir süre sonra Türkiye'yi de içine aldı. Halbuki Türkiye gibi geleneksel toplumlarda, çocukların cinsel eğitimden daha çok mahremiyet eğitimine ihtiyacı vardı.

Cinsel Eğitimle Mahremiyet Eğitimi Arasında Ne Fark Var?


  1. Cinsel eğitim, bir grup çocuğa topluca verilir. Böylesi bir durum (yukarıda izah edildiği gibi) çocukların ruh sağlığının zedelenme riskini doğurur. Halbuki "mahremiyet eğitimi" kişiye özeldir. Her çocuk ayrı ayrı eğitilir. Çocuğu eğitecek olan şahıs ise öncelikli olarak çocuğun birinci derecede yakınlarından biri, eğer onlar uygun değilse mutlaka konunun uzmanı olan bir kişi olur. bu noktada hemen akla "Peki, birinci derecede yakınlar kimler?" sorusu gelebilir. Hemen ifade etmeliyiz ki kız çocuklarına mahremiyet eğitiminde birinci derece yakın "annedir".
Dolayısıyla anneler genç kızlarını yetiştirirken onlara öylesine yakın olmalı ve öylesine içten olmalıdırlar ki kızları gün gelip ergenlik dönemine girdiklerinde, ihtiyaç duyacakları bütün bilgileri kendilerinden alabilecekleri konusunda hiçbir tereddüt yaşamamalıdır. Bu nedenle, ısrarla annelere tavsiye ediyoruz ki "otoriter olacağım" diye kızlarıyla aralarındaki dostluk bağını yıpratmasınlar ve kızlarıyla aralarında bir bariyer oluşturmasınlar. Kız çocuklarının mahremiyet eğitiminde birinci özelliğe sahip olan annenin olmadığı yerde sırasıyla "büyük kız kardeş", "teyze" ve "hala", "rehber" görevi görmelidir.

"Peki, erkek çocukların mahremiyet eğitiminde durum nasıl olmalıdır?" sorusuna gelince erkek çocuklarının durumu kız çocuklarından çok farklıdır. Zira erkek çocuklarının mahremiyet eğitiminde birinci derece yakın "baba" olmamaktadır. Erkek çocuklar ergenlik dönemine girdiklerinde babalarıyla aralarında negatif bir kutuplaşma yaşarlar. Böylesi bir negatif kutuplaşma esnasında babanın erkek çocuğunu karşısına alıp "mahremiyet eğitimi" vermesi doğru bir davranış olmaz. Zira erkek çocuklar babalarını kendilerine "mahrem" konularda bilgiler verirken görmek istemeyebilirler.

Erkek çocuklar bu tür konuları babalarıyla konuşmaktan keyif almazlar aksine mahcup olabilirler. Bunun yanı sıra, erkek çocuk ile baba arasında korunması lazım gelen bir "asalet" ve "haya" perdesi vardır ki baba, erkek çocuğuna "mahremiyet eğitimi" vereceğim dediğinde bu perdeler ve makamlar zedelenebilir... Tıpkı bunun gibi, amca ve ağabeyin de erkek çocuğun mahremiyet eğitiminde doğrudan rol oynamasını, bilgi aktaran kişi durumunda bulunmamasını tavsiye ederiz. Bu itibarla bakıldığında, erkek çocuklarının mahremiyet eğitiminde "birinci derece yakın", örneğin, dayı olabilir ya da yakın akrabalar içinde çocuğun rahatça konuşabileceği, sorularını çok rahat sorabileceği bir erkek şahıs olabilir.

Bu noktada hemen bir şeyin altını çizmekte fayda var:

Çocuğun hangi bilgiye ne zaman ihtiyacının olduğu hassas olarak tespit edilmez ve bilginin veriliş dozajı, iyi ayarlanmazsa çocuk aşırı bilgi yüklemesiyle cinsel davranış bozukluklarına yönelebilir.

      2. Cinsel eğitimin ana amacı, çocukların cinsel sorunlarından korunmasıdır. Başka bir deyişle, cinselliğin problemsiz nasıl yaşanacağının öğretilmesidir... Halbuki mahremiyet eğitiminin amacı, cinselliğin mahrem bir konu olduğu ve evlilik öncesi cinselliğin yaşanmaması gerektiğinin pekiştirilmesidir.

      3. Cinsel eğitimde genel bilgiler aktarılır, şahsa ait özel konulara girilmez, varsa o anda yaşanan sorunlar tespit edilip çözülemez. Mahremiyet eğitiminde bire bir görüşmeler yapıldığı için çocuğun o anda yaşadığı sorunlar, bizzat tespit edilip çözüme kavuşturulmaya çalışılır.

     4. Cinsel eğitimde, çocukların bizzat kendisinin eğitilmesi esastır, mahremiyet eğitiminde anne babanın d eğitilmesi gerekir.

     5. Cinsel eğitimin fikri altyapısı, cinsel özgürlüktür; mahremiyet eğitiminin amacı sınırlar içinde kalmaya teşviktir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder